Kişinin geçmişte yaşadığı travmalar, haksızlıklar, başarısızlıklar ve hayal kırıklıklarının çözülmemesi halinde bunların kişide ağır bir yüke dönüştüğünü belirten psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Her bir travma, kişinin sırtında bir çuval gibidir. Bunların çözümünü başarabilirsek o yükü çuvalımızdan atmış oluyoruz” dedi. Affetmenin çuvalı hafifletmede etkili bir yöntem olduğunu belirten Tarhan, önemli tavsiyelerde bulundu.
Bir insan geçmişinde haksızlığa uğramıştır, bir travma yaşamıştır, bir şok yaşantı yaşamıştır, birilerine çok kızıyordur. Bu kızma duygusu, o kişide öfke uyandırır, depresif ruh hali uyandırır ve diğer taraftan da yakınmacılık uyandırır. Bakıyorsunuz, çevrede hep halinden şikayet eden, devamlı yakınan kişiler var, onların geçmişini araştırdığımız zaman çözülmemiş travmalar vardır. Her bir travma da kişinin sırtında bir çuval gibidir.
Nasıl bu çuval bizim hareket alanımızı kısıtlıyor, yürümemizi engelliyor, performansımızı düşürüyorsa, zihinsel performansımızı duygusal performansımızı da etkiliyor. Affetmediğimiz ya da çözemediğimiz daha doğrusu, muhakkak affetmek gerekmiyor travmaları çözmek önemli. Çözemediğimiz travmalar, haksızlıklar, insanlar arasındaki ilişkide şok yaşantılar, hayal kırıklıkları etkiliyor. Bunların çözümünü başarabilirsek o yükü çuvalımızdan atmış oluyoruz ve yükümüz hafifliyor, rahatlıyoruz ve hareket alanımız genişliyor.
Affetmeden önce kabullenmek gerekiyor
Öfkeli mizaçlı, gergin ve hiç rahatlamayan kişilerin zihin dünyalarında hep böyle yükler bulunuyor. Bu kişiler, bu yükleri nedeniyle rahat olamazlar, bir hedefe gidemezler. Burada affetmeden önce bir şey gerekiyor. Kabullenmek gerekiyor, gerçeği kabullenmek. Yani affetmenin bir önceki adımı, gerçekleri kabul etmek.
Bazı durumlarda affedemeyebilirsiniz ama gerçekleri kabul edebilirsiniz. Mesela sadakatsizlikler var, nasıl affedeceksiniz? Böyle affedilemeyecek durumlarda, kişi kabullendiği zaman,şöyle bir akıl yürütme işe yarıyor: Çaresi varsa gereğini yaparım üzülmeye değmez. Çaresi yoksa üzülsem de sonuç değişmeyeceği için yine üzülmeye değmez. Çünkü üzülsen de sonuç değişmeyeceği için kendini yiyip bitiriyorsun, böyle sırtınızda yük taşıyıp durursunuz.
Duygularınız hakkında düşünün
Kişinin haksızlığa uğradığını düşündüğü anda hissettiği ilk duygunun öfke oluyor. Mesela biri size bir haksızlık yaptı ya da patron herkesin içinde sizi kötü duruma düşürdü böyle bir durumda hemen sinirlenip işi terk etmek veya dava açmayı düşünmek yerine öncelikle duygularınız hakkında düşünmeniz gerekir. Böyle durumlarda hissettiğimiz duygu genellikle öfke oluyor. Kişi hangi ilkesinin, prensibinin, kuralının zarar gördüğünü düşünürse; olayın yüzde kaçına ben sebep oldum, yüzde kaçına karşı taraf sebep oldu diye bir analiz yapar, duyguları hakkında düşünce üretirse bir adım ilerlemiş olur.
Düşünce ürettikten sonra muhtemel çözüm yollarını da düşünür. A planı, B planı, C planı gibi ve bu çözüm yollarından birine karar verir ve artık geriye dönüp bakmaz. Kişi bunu yaparsa sorun çözme stili geliştirmiş olur. Eğer olay değiştirilemeyecek gibiyse, ortada kırgınlık, haksızlık varsa kişiye ‘Neden bunu yaptın?’ gibi sorular sormak, üstüne gitmek anlamsız ve faydasızdır. Kişinin kabullenici olması aklın gereğidir. Kişi, kabullenmeden sonra o kişiyi affederse affettiği kişiye 2 hediye vermiş olur, kendisi de 4 hediye kazanır.
İyi iş birliği kurmak, 21. yüzyıl değeridir
Affetmek bir erdemdir ve bunu yapmak kolay değildir. Affeden kimse iki eylem gerçekleştirmiş oluyor ve aslında karşı tarafa ‘Ben senin için kendi hakkımdan feragat ediyorum, aslında ben senin düşmanın değilim’ diyor. Karşı tarafla aramızda bir zıtlaşma var, iş yerinde böyle durumlar çok yaşanır böyle durumlarda bir kimse eğer yapılan bir yanlışı affederse ‘Ben senin düşmanın değilim’ diye bir hediye veriyor. İkincisi de ‘Senin için hakkımdan vazgeçtim’ diyor.
Karşı tarafta savunma duygusu yerine suçluluk ve pişmanlık duygusu uyanıyor. ‘Ben buna bu haksızlığı yaptım ama bu kimse yine üstün çıktı, erdem gösterdi, beni affetti’ diyor. Kötücülse eğer rahatsız oluyor, iyicilse güven oluşuyor. Bu sevgiyi arttırır, saygıyı arttırır, güveni arttırır ve ilişkide korkuyu azaltır. Bu da 21. yüzyıl değeri, iyi iş birliği kurmaktır. İyi iş birliği kurabilmeyi başarmak bu çağın en büyük sermayesidir, sosyal sermayedir. İyi işbirliği kurabilen kişiler bu çağda ilerleyebilecekler yani tek başına kahramanca girişimcilikler olmuyor” diye konuştu.
Negatiften ders alalım
Burada bütün iş sorun odaklı değil çözüm odaklı düşünmek, negatife değil pozitife odaklanmak. Negatiften ders alalım ama pozitife odaklı ilerleyelim ve küçük şeylerden mutlu olmayı başarabilelim. Ayrıca ne yaptığımız değil, nasıl yaptığımız da çok önemli. Diğer insanlarla sağlıklı iletişim kurabilmek için önce kendimizle iletişim kurmalıyız.