Hayatımızın kayda değer bir bölümünü uyuma dayalı, bizi mutlu edecek bir ilişkinin peşinde koşarak geçiriyoruz. Kimi zaman bir şeylerin eksik olduğu hissine kapılabiliyor, çoğunlukla neyin eksik olduğunu bilemiyor ya da tam anlamıyla ifade edemiyoruz. Böyle zamanlarda kendimize kızdığımız, ruhumuzu tatminsizlikle suçladığımız da oluyor. Hatta oturup, ne aradığımızı enine boyuna sorguladığımız da…
Uzun süreli, iyi de giden bir ilişkiniz var fakat bir süredir, bir başka erkeğin kafanızı kurcaladığını fark ederek adeta sınandığınızı hissediyorsunuz. Merak etmeyin, aldatma eğiliminde değilsiniz! Sadece, çoğu kadın gibi zihninizde bir yedekleme yapıyorsunuz.
Hayatımızın kayda değer bir bölümünü uyuma dayalı, bizi mutlu edecek bir ilişkinin peşinde koşarak geçiriyoruz. Bizi el üstünde tutan, güvenilir, eğlenceli, hayatımızı şimdikinden daha anlamlı kılacak bir sevgiliyle yaşayacağımız tutkulu ilişkinin hayalini kuruyoruz. Bu hayalimize yakın bir ilişki yaşadığımızda ise artık bekleyişlerimizin, arayışlarımızın, yalnızlığımızın sonlandığını düşünüyoruz. Oysa bu aşka dair bir garanti değil! Kimi zaman bir şeylerin eksik olduğu hissine kapılabiliyor, çoğunlukla neyin eksik olduğunu bilemiyor ya da tam anlamıyla ifade edemiyoruz. Böyle zamanlarda kendimize kızdığımız, ruhumuzu tatminsizlikle suçladığımız da oluyor. Hatta oturup, ne aradığımızı enine boyuna sorguladığımız da… Ancak bu hassas sorunun cevabını ancak karşımıza kalbimizin tekrar hızla çarpmasına neden olan, artık neredeyse unutmaya başladığımız o ilk flört ateşini yeniden yakan, kendimizi inanılmaz seksi ve farklı hissetmemizi sağlayan, bize duyduğu hayranlığı açıkça belli eden bir erkek çıktığında alıyoruz. İhtiyacımız olan, birlikte olduğumuz kişi değil de o erkek mi peki? Kesinlikle hayır! İhtiyacımız olan, bir ilişkinin o belirsizliklerle dolu ilk zamanlarını, av-avcı oyununu yeniden yaşamak arzusu.
Peki ya sonra? İçimizdeki bu yeni ve karşı konulmaz hissin peşinden mi gideriz, yoksa tüm gücümüzü kullanarak onu bastırmaya ve bizi etkileyen erkekten uzak durmaya mı çalışırız? Aslında bir üçüncü yol daha var ve bugünlerde kadınlar, bu yolun kendileri için en iyisi olduğunu keşfetmiş durumdalar! Hoşlanılan yeni erkeği yedek listesine koymak ve onunla belli sınırlar içinde görüşmeye devam etmek. Hiçbir zaman ‘aldatma’ sayılacak davranışlar içine girmemek, ancak egomuzu beslemek adına masum bir flörtü sürdürmek. Acaba böyle bir şey mümkün mü? Bazılarımız için evet, bazılarımız için hayır. Fakat sonuçta ne olursa olsun, hayatını paylaşacağı kişiyi bulduktan sonra bile bir ya da birkaç kişiyi ‘her ihtimale karşı’ etrafında tutan kadınlar olduğu da çok açık.
Beyza da bu kadınlardan biri… Bir halkla ilişkiler şirketinde çalışırken tanıştığı Ardan, onun hayatının erkeği değil çünkü hayatının erkeği, üç yıldır evli olduğu Koray. Fakat yine de, Ardan’la aralarında oluşan çekimin gücüne karşı koyamamış ve ara sıra onunla gizlice buluşup bir kahve içmekten, birlikte birkaç saat geçirmekten vazgeçemiyor. “Ortak noktalarımız var ve oturup sohbet ederken saatin nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Her buluşmamız, mükemmel bir ilk randevu gibi. Fakat bunu masum bir arkadaşlık olarak tanımlarsam, dürüst davranmış olmam; çünkü onu çekici buluyorum ve onun da benden etkilendiğini biliyorum. Aslında galiba, buluşmalarımızı kendi kafamızda meşrulaştırmak için ortak ilgi alanlarımıza sığınıyoruz, onları birer bahane olarak kullanıyoruz. Evli olduğumu biliyor ve daha en baştan çizdiğim sınırlara saygı duyuyor. Sanırım erkekler kadınlardan farklı olarak, ilişkinin hemen adını koymak, ona bir etiket yapıştırmak beklentisi içine girmiyorlar. Var olan neyse, onu yaşamakla ve tadını çıkarmakla yetinmeyi biliyorlar. Bu da benim işimi kolaylaştırıyor çünkü erkek olsaydım ve Ardan kadın olsaydı, eminim şimdiye kadar çoktan eşimden ne zaman ayrılacağım ya da bu ilişkinin nereye gittiği gibi klişe sorularla beni canımdan bezdirmeye başlamıştı” diyor.
Aslında bu soruları bir gün Ardan da sorabilir çünkü yaşananlar, ilişkisi olmayan, yani özgür olan taraf için tam bir belirsizlik. Fakat Beyza’nın durumu ortada ve o bu durumu değiştirmek istemiyor. Yani Ardan’la tam ve adı konulmuş bir ilişkiye girmek, bir seçim yapmak zorunda kalmak, sonunda eşini terk etmek niyetinde değil. Ardan’ı, Koray’ın yerinde görmek gibi bir hedefi de yok. O nedenle de, cinselliğin tetiklediği tehlike sınırına yaklaşmamaya çalışıyor ve ekliyor; “Onunla sevişmek istemiyorum çünkü sevişirsem ve bu hoşuma giderse evliliğim, bütün hayatım altüst olur. Flört tamam ama sekse kesinlikle hayır.”
Beyza’yla benzer durumda olan birçok kadın var. Hatta Amerika’da ‘back-up-mate’ olarak adlandırılan yedek sevgili, ilişki uzmanlarının oldukça önemsedikleri inceleme alanlarından biri. Gizli aşklar, aldatma, ikili hayat gibi konularda birçok kitabı olan Amerikalı psikolog Wolfgang Schmidbauer, başka bir erkeğe olan ilgimizi; ‘Demek birlikte olduğum kişiyi yeterince sevmiyorum ki gözüm başkasına kaydı’ şeklinde yorumlamakta acele etmememiz gerektiğini vurguluyor ve ekliyor; “İlişkiler hesaplı, üzerinde düşünülmüş kararlarla değil, duygular ve tesadüfler aracılığıyla başlar. Bir kadında yedek sevgili ihtiyacı herhangi temel bir sorundan değil, sadece her ilişkinin zaman içinde uğradığı yıpranma monotonluktan kaynaklanıyor olabilir. Nasıl ki sahip olduğumuz değerli maddi varlıkları sigortalatıyorsak, yedek sevgili de duygusal yaşamımızın sigortasıdır; bizi kendi ilişkimizdeki herhangi bir kayıp durumunda yıkılmaktan yerle bir olmaktan koruyacak bir güvencedir. En azından zihnimizdeki karşılığının bu olduğu kesin. Yedek sevgiliyi bir tür aşktan çok, çevremizde oluşturduğumuz ve bizi terk edilme korkusundan koruyan sosyal ağın parçası olarak görüyorum,tıpkı herhangi bir ayrılık durumunda omzunda ağlayabileceğimiz bir arkadaşımız gibi.